Delvdor’lu Tors – Yaşamın Cüce Rahibi
Tharador’un üçüncü en büyük Cüce şehri olan Delvdor’da Cüceler yoğun bir yaşam sürer. Ancak bu yeraltı metropolünün koşuşturması içinde bile, çoğu Cüce hâlâ kutsal Tharameni’ye saygı göstermeye vakit ayırır. Tors’un ailesi de böyle tipik bir Cüce ailesiydi: madenci bir baba, fırıncı bir anne ve altı ağabey. Ailenin en küçüğü olmak Tors için zorlu bir sınavdı; çoğu zaman kardeşlerinden kopuk hissederdi. Ancak her akşam tapınağa yapılan ziyaretlerde teselli bulurdu. Haftanın en çok beklediği günü ise Balaren’di—halk arasında Salı olarak bilinen gün. Çünkü bu gün Cedhelieth’in tapınağına gidilirdi ve genç Tors, tanrıçasının heykellerinin büyüleyici güzelliğine ve Tharador’u yaşamla yeşertişini anlatan öykülere hayran kalırdı. Cedhelieth, sevgi ve duyguların halklarının arasında yeşermesinin mimarıydı.
Çocukluk eğitimini tamamladığında, hayatının geri kalan öğrenim yıllarını Cedhelieth’in tapınağında akolit olarak hizmete adadı. Büyüdükçe, tanrıçasına daha büyük bir adanmışlık hissetti: kıtayı dolaşacak, kırılmış ilişkileri, parçalanmış aileleri onaracak ve Cedhelieth’in kutsal sevgisini yeniden yeşertecek bir hacı olmaya karar verdi.
Belfrie’deki yolculuğu sırasında, yol kenarında ölümün eşiğindeki yaralı bir Elf korucuya rastladı. Adı Ervion’du. Haydutlar ve goblinlerden oluşan ölümcül bir grup tarafından saldırıya uğramışlardı. Ervion’un kardeşi ve babası da grubundaydı ve hâlâ hayatta olabileceklerine inanıyordu. Tors, bunu tanrıçasına hizmet etmek ve aileleri yeniden birleştirmek için bir fırsat olarak gördü ve genç Elf’e, ailesini bulma arayışında ona yardım edeceğine söz verdi.
Şimdi ikisi birlikte Tradver şehrine varmış durumda. Hem goblinleri ve haydutları hangi kötülüklerin birleştirdiğini ortaya çıkarmayı hem de Ervion’un ailesini bulmayı amaçlıyorlar. Tors, genç Elf’te kendini gördü—ve biliyordu ki, eğer kendi babası ve kardeşleri saldırıya uğrayıp kaybolsaydı, hissettiği acı dayanılmaz olurdu.
Değerlendirmeler
There are no reviews yet