Sanguine & Melancholy
İşte bu bağ, Strassen’deki sarayında hüküm süren gizemli vampir Dük Henrik Strauss’un dikkatini çekti. Gösterilerini izledikten sonra, kumpanyalarını bırakıp yalnızca kendi sarayına hizmet etmelerini talep etti. Melancholy, içine doğan huzursuzlukla bu teklifi reddetti; oysa Sanguine, böyle bir konumun vaat ettiği zenginlik ve övgüye kapılmıştı. Henrik’in cevabı acımasız oldu: vampir doğasını açığa çıkardı, kumpanyayı katletti ve ikiliyi lanetleyerek ölümsüzlüğe mahkûm edip kendi iradesine bağladı.
On yıllar boyunca yalnızca Henrik ve sarayına gösteri yaptılar. Strassen’in görkemli salonları onlar için birer zindana dönüşmüştü; sevinçleri boş bir kabuğa çevrildi. Sanguine’in taşkın neşesi, içinde çürüyen hüznü gizleyen bir maskeye dönüştü. Melancholy’nin kederi ise her geçen yıl ağırlaştı; sevgilisinin ışığının yavaş yavaş sönüşünü çaresizce izledi. Dük’ün gücü zayıfladığında, kaçma şansını yakaladılar ve yabanlara karışıp kayboldular. Yüzyıl sonra ilk kez özgürdüler—ama özgürlük bedelsiz değildi.
Aç ve perişan halde dolaşırken, sonunda açlık, iradelerini bastırdı. Issız bir yol kenarında kamp kurmuş genç bir çifte saldırdılar; her kana susamış yudumda insanlıklarından biraz daha koptular. O geceden sonra Sanguine günlerce sessiz kaldı, utançla içi boşalmıştı. Onun acısını hafifletmek için partneri eski adını bıraktı; onun hüznünü kendi yüreğinde taşıyacağına yemin ederek “Melancholy” adını aldı. Böylece sevgilisi “Sanguine” ismini taşımaya devam edebilsin ve umutsuzluğa tamamen gömülmesin.
Fakat bu kısa süren bir sığınmaydı. Çok geçmeden, Barones Noctra de Blanc’ın generali Benoit tarafından keşfedildiler. Castle Beaufax’ta bir yuva teklif edildiğinde kabul ettiler; zira bu belki yeni bir altın kafesti, ama hayvanlara dönüşerek dolaşmaktan iyiydi. Şimdi Beaufax’ın maskeli balolarının vazgeçilmez parçaları oldular; gösterileri güneyin dört bir yanında dillere destan. Sanguine ışıldayan neşeyle dans ederken, Melancholy sessiz kederiyle ağlıyor; birlikte, taşıdıkları ağır yükü perdeleyen bir ihtişamla seyircilerini büyülüyorlar.
Yine de her gülüşün ve her gözyaşının ardında aynı gerçek yatıyor: Yol kenarında katlettikleri âşıkların hayaletleri hâlâ ruhlarını lekeler. Sanguine, kahkahalarının bir gün sönmesinden ve geriye yalnızca bir kabuğun kalmasından korkuyor. Melancholy, onun acısını sırtlanıyor; kendi hüznü ise çoktan kat kat yasın altında gömülü. İkisi birlikte, yalnızca başkaları için değil, kendileri için de sahne alıyorlar—ölümsüzlüğün bitmeyen gölgesinde, aşklarının geriye kalan kırıntılarını koruyabilmek için.
Değerlendirmeler
There are no reviews yet