Arkham Ravenswood – Kirletilmişlerin Avcısı
Ölümün pençeleri sana sarıldığında ve son nefesin yaklaşırken, karanlığın seni alıp götürmesine izin mi verirdin? Yoksa seni ölümün kucağından koparıp kendi boyunduruğu altına almak isteyen daha uğursuz bir varlığın elini mi tutardın? Arkham Ravenswood, aile evinde kanlar içinde yatıyordu; belinin yanından yumruk büyüklüğünde bir parça koparılmış, bedeni artık emirlerini dinlemez olmuştu. Çocukları gitmişti; karısını katleden ve onu da onun yanında kan kaybına terk eden aynı yaratıklar, çığlıklar atarak çocuklarını sürükleyip götürmüştü. İçinde kalan son güç kırıntılarıyla peşlerinden gitmeye çalıştı ama boşunaydı.
Zihni yaşamından sahnelere, hayallere geri kayarken, yabancı ve boğuk bir ses aklına süzüldü:
“Benimle el ele, intikam yolunda yürür müsün?”
Arkham, çocuklarını kurtarmak için her şeyi yapacağını söyleyerek kabul etti. Soğuk, iliklerine işleyen bir parıltıdan sonra uyandığında karısı hâlâ yanında, son gördüğü yerdeydi. Ama artık bedeni çürümeye başlamış, kanlar çoktan kurumuş, kötü bir koku her yanını sarmıştı. Yanındaki yara ise sanki hiç olmamış gibiydi; ne iz kalmıştı ne de acı, sadece kanlı ve yırtılmış gömleği vardı. Yaratıklar gitmişti. Arkham karısını evin bahçesine gömdü ve onları aramak için yola koyuldu.
Günler yıllara dönüştü. Bu süre boyunca onu hayata döndüren garip varlık sessiz kaldı. Ama Arkham, varlığını hep hissediyordu. İçinde gömülü, büyüyerek bekleyen ve gün gelip cehennemsel bir intikamla fışkıracak bir karanlıktı bu. Bazen o anların sadece bir hayal olup olmadığını düşündü; belki de canavarların zihnine oynadığı bir oyun… Ama hayır. Karanlık gerçekten vardı. Reichweite şehrinin üstünde ışık sızmayan zifiri bir geceydi. Yedi yıl sonra ses geri döndü. Onu madencilerin kurum kaplı sokaklarından terk edilmiş bir eve yönlendirdi. İçeride, çocuklarını götüren canavarları buldu. İçindeki karanlık sonunda beden buldu. Avuçlarından bir silah doğdu, içinde kutsal intikam yüklü altı kurşunla.
Bir ışık parıltısı ve kurşun yağmuruyla dört yaratık anında yere serildi. Ama ses, onu inlerine daha da derinlere sürükledi. Bir kapıyı zorla açtığında dizlerinin üstüne çöktü. Oğlu ve kızı… Zaman onlara dokunmamış gibiydi. Ama bedenleri solgun ve çökük, gözleri kırmızı ve kedivari yarık pupillere sahipti. Yüzleri ve ağızları kana bulanmıştı. Önlerinde, kendi yaşlarında bir çocuğun cesedinden besleniyorlardı. Arkham dehşetle geri çekildi, ama ses tekrar fısıldadı:
“İşin bitmedi.”
Sanki devasa bir el kolunu çekmiş gibi odaya geri sürüklendi. Çocukları yere sinmişti. Onların vahşi gözlerinde kendisini tanımadıklarını gördü. Hayır, o artık onlara yabancıydı. Belki bu daha kolay olacaktı. Belki de onları bu kaderden kurtarmak bir merhametti. Ağır bir kalp ve titreyen bir elle, kutsal silahını çağırdı. Tetiğe iki kez daha bastı ve hayatının son ışıklarını söndürdü.
O günden beri ses hep onunla kaldı. Ne ismini söyledi, ne amacını, ne de neden onu seçtiğini. Yine de Arkham artık onun ajanıydı; ölümlü düzlemdeki infazcısı, ailesini elinden alan yaratıkların avcısı. Vampirlerin. Şimdi ses, onu son hedefe yönlendiriyor: Castle Beaufax’taki büyük maskeli baloya. Balonun ev sahibi, saygın Baroness Noctra de Blanc… Karanlık ve kasvetli adamlara zaafı olan bir kadın. Arkham tam da onun tipiydi.
Değerlendirmeler
There are no reviews yet