Baz “Smiley” Armstrong – Köpekbalığı Adam Müfrezesi
Baz her zaman bir köpekbalığı adam değildi. Hayatının artık neredeyse unutulmuş, uzak bir döneminde, o sıradan bir insandı. Güneşte açılmış dalgalı sarı saçları ve minik düğme burnuyla liman kentlerindeki kadınların içini eriten yakışıklı bir denizciydi. Tharador’un sahil krallıklarında uğradığı her limanda çocuk bırakmış olabileceği konuşulan Baz, seyahat ettiği tayfalar arasında çapkınlığıyla tanınırdı—ama bu çocukların ya da annelerinin adını sorsanız, asla bilemezdi.
Ancak bu vicdan azabı taşımayan hovardalık, cezasız kalmadı. Baz, Sudd Tohst’taki Torish Istrath limanında, vücudunu saran döküntüler ve sırtından fışkıran irin dolu kabarcıklarla hastalığa yakalandığında tayfası onu terk etti. Aşkla aldatılmış bir sevgilinin lanetiyle vurulduğunu düşünen Baz, yerel bir büyücü kadının yardımına başvurdu. Kadın, tüm altınlarını alarak ona yardım edeceğini söyledi. Günlerce süren sayıklamalardan sonra Baz gözlerini yeniden açtığında, hastalıktan kurtulmuştu. Fakat bacağı yoktu. Kadın, hastalık yüzünden kesmek zorunda kaldığını söyledi. Hayatta kalacağını, ancak aynı hayatı sürdürmeye devam ederse iç organlarının dışına taşabileceğini gizemli sözlerle anlattı.
Baz, yaşlı kadının uyarılarını dikkate almadı ve yeni bir tayfaya katılarak denizlerdeki sefahat dolu hayatına devam etti. Ne var ki hastalık tekrar geri döndü—hem de daha da beter şekilde. Yüzünden etler akıyor, gözeneklerinden kan fışkırıyordu. Denizin ortasında olduklarından tayfa çaresizdi; bulaşıcı olabileceği korkusuyla Baz’ı denize atıp terk ettiler.
Soğuk su Baz’ı kendine getirdi ama arkasında uzaklaşan gemiyi görmek korkunçtu. Ölüm kapıda gibi görünüyordu. Fakat beklediği acı gelmedi. Aksine, sanki yeni bir hayat kapısı açılmıştı ona. Saatler süren yüzüşten sonra karaya ulaştığında yakınlardaki bir köye vardı—ama köylüler onun gelişine çığlıklarla karşılık verip onu kovaladılar. Bir su birikintisinde yansımasına baktığında, en büyük kâbusu gerçek olmuştu: çelik mavisi gözleri simsiyah boncuklara dönüşmüş, altın saçları kaybolmuştu. Ona bakan yaratık, bir avcıydı—bir köpekbalığı yüzüydü.
Evet, hastalıktan kurtulmuştu. Ama bunun bedeli, lanetli bir formdu. Gemilerde iş arasa da çoğu kaptan onun görünümünü saklamaya dahi çalışmadan yüz çeviriyordu. Ta ki Baradin Blackbeard ile tanışana kadar. Baradin, Baz’ın korkunç görüntüsünde bir değer gördü. Onu tayfanın disiplinini sağlamak için caydırıcı bir figür olarak kullanmak mükemmel bir fikirdi. “Çizgiyi aşanlara haddini bildiren” kişi olarak tayfada yerini aldı.
Resmî olarak anılmasa da, Baz Gilded Seahorse gemisinde “üçüncü komutan” gibiydi ve tayfanın tamamı da bunu hissediyordu.
Değerlendirmeler
There are no reviews yet