Daima Gururlu Azmordion – Yetişkin Gümüş Ejder
Yüzyıllar önce, genç Gümüş Ejder Azmordion henüz bir yavruyken, Brol’lokai’nin—Zandoriel kıtasındaki Ejdersoy Krallığı’nın—kanlı ve soykırımsal seferlerinden kaçan Gümüşpullu mülteciler tarafından Adaya getirildi. Orada Gümüşpullular, tanrılara karşı işledikleri günahlar yüzünden metalik deriyle lanetlenmiş ejder soyunun iğrenç yaratıkları olarak görülüyordu. Bu, bin yıllardır anlatılan bir efsaneydi ve nereye gitseler peşlerini bırakmayan bir lanetti; ulustan ulusa kovuluyor, dışlanan ve hor görülen bir halk olarak yaşıyorlardı. Brol’lokai’deki Mavi Ejdersoyların gerçekleştirdiği bir temizlik sırasında, bir grup mülteci güvenliğe ulaşmak amacıyla denize açıldı, topraklarının sınırlarından uzaklaştılar. Ancak denizdeki bir fırtına, gemilerini belirledikleri rotadan saptırdı ve sonunda şimdi Dragonmaw adını verdikleri, haritalarda yer almayan ve isimsiz adaya ulaştılar. Karşılarında beklenmedik bir manzara vardı; ada, zaten siyah pullu Ejdersoy kabileleri ve onların kudretli atası Sovram tarafından meskundu. Sovram, Gümüşpulluları kovulması gereken istilacılar olarak değil, takipçilerini yüceltebilecek medenî bir halk olarak gördü.
Zamanla iki taraf birlikte çalışmaya başladı ve Sovram, genç Gümüş ejder yavrusu Azmordion’u himayesine aldı; ona türlerinin kadim bilgilerini, avlanmayı, öldürmeyi, dövüşmeyi, hükmetmeyi öğretti. Gümüşpulluların halkı eğitilirken, Sovram da onların yavru liderini eğitiyordu. Böylece yüzyıllar boyunca Gümüşpullular ve Karanlıkpullular huzursuz ama devam eden bir uyum içinde yaşadılar. Her iki taraf da kendini üstün görse de, liderlerinin kardeşliği onları bir arada tutuyordu. Gümüşpullular yeni yurtlarına aletler, bilgi ve usta zanaatkârlıklar getirdi; yollar, kaleler, köyler inşa ettiler. Adanın en yüksek zirvesine Dragonmaw Kalesi’ni kurdular; hem Azmordion hem Sovram için, adadaki tüm grupların liderlerini barındıran bir yuva.
Fakat bu birlikte yaşamanın ilk çatlakları da burada oluştu. Gümüşpullular, toprağı kendi imajlarına göre şekillendirdikçe bu diyara hakları olduğunu hissetmeye başladı. Öte yandan Karanlıkpullular, toprağın hâlâ kendilerine ait olduğunu, Gümüşpulluların yalnızca ilk geldiklerinde cömertçe konaklamalarına izin verilmiş misafirler olduğunu düşünüyordu. Dragonmaw’daki konsey toplantılarında iki tarafın liderleri sık sık sözlü çatışmalara giriyor, bu gerilim Azmordion ve Sovram’a da yansıyordu. Artık genç bir yetişkin olan Azmordion, henüz tam büyümemişti ve kadim Sovram’ın boyutuna yaklaşamamıştı, ancak aralarında bir çatışma çıkarsa kendi başının çaresine bakabilecek kadar güçlüydü. Bir gece, Gümüşpulluların liderleri kendi liderlerine planlarını anlattılar: Sovram’ın kanatlarını kesmek ve onu dağdan aşağı atmak. Azmordion bu girişimi yasakladı, ancak bu liderler inatçıydı; efendilerinin kararını, sonuçları görünce değiştireceğini düşünüyorlardı. Böylece gece yarısı, Sovram derin uykudayken, aylar boyunca gizlice tasarladıkları büyük bir düzenekle planlarını uyguladılar ve kadim kara ejderin kanatlarını parçaladılar.
Acı ve öfke içinde uluyan Sovram uyanınca, Dragonmaw Kalesi gün doğumuna kadar kanlı bir savaş alanına döndü. Gümüşpulluların planları, Karanlıkpulluların son ferdini kaleden sürüp öldürene dek sürdü. Sovram, kanlar içinde ve yaralı halde, kanatları paramparça olmuş bir şekilde dağdan aşağı kaçtı ve Azmordion’la karşı karşıya geldiğinde neredeyse savunmasızdı. Suçluluk duygusu Gümüş ejderin içine ağır bir yük gibi çöktü. Darbeyi planlayan herkesi idam ettirse de, artık her şeyin değiştiğini ve iki klan arasındaki yaraların Sovram’ın kanatları gibi asla iyileşmeyeceğini biliyordu. Bu yüzden Dragonmaw Kalesi’nin zirvesinden onlarca yıldır hüküm sürmekte, halkına yeni bir adalet ve düzen anlayışı aşılamaya çalışmaktadır—öyle ki bu anlayış onların mirasını koruyabilsin. Fakat Karanlıkpullular, artık sürüldükleri bataklıklarda planlar kurmaktadır ve aralarındaki kötü kan ne yapılırsa yapılsın dinmemektedir. Her iki taraftan da yüzlerce ölü verilmişken, bu iki taraf acımasız düşmanlara dönüşmüş ve Azmordion artık şunun farkına varmıştır: Ya kendi halkı, ya da onlar. Her iki tarafın da işlediği kötülükler affedilemezdir. Artık tek yapabileceği şey savaşa hazırlanmak.
Değerlendirmeler
There are no reviews yet