Yıldırımlıpull Styrax – Yarı-Ejderha Büyücü
Güçlü büyü kullanıcılarından oluşan köklü bir ailede büyüyen Styrax, hayatının büyük bölümünü akranlarından izole şekilde geçirdi; sosyalleşmesini sağlayan tek kişiler kardeşleri ve ebeveynleriydi. En büyük ablası Cynthira, küçük kardeşine karşı acımasızdı ve Styrax her ne kadar alttan almaya çalışsa da, bu yalnızca daha fazlasını davet ediyor gibiydi. Yaş aldıkça ve ailesinin evi dışındaki dünyaya dair bilinci arttıkça, Styrax malikânelerinden gizlice çıkarak yakınlardaki Volosvio kasabasına gitmeye başladı; burada tuhaf görünüşü halkın dikkatini çekiyor ve ona “Kertenkele Cüzamlısı” lakabını takıyorlardı, deri hastalığının bulaşıcı olduğunu sanıyorlardı. Kasabadaki tüm mekânlar ona giriş izni vermeyi reddetti ve en büyük ablası, bu gizli halk gezilerini ailesine ispiyonladı.
Hastalığına çare bulunması ümidiyle yakındaki Ardris Üniversitesi’ne gönderildi. Ailesinin eski dostları ve ustaları çocuğa özel ilgi gösterdi. Rektör Barandir, çocuğun ruhunun bir Ejderha’nın ruhuyla kaynaştığı sonucuna vardı—bu, ölen bir ejderhanın dolaşan ruhunun, yeni doğmuş bir bebeğin ruhuna tutunmasıyla gerçekleşmiş nadir bir olaydı. Ne yazık ki Styrax için bu durum, ejderhaya ait fiziksel özelliklerin çirkin bir biçimde tezahür etmesiyle, bir deri hastalığı gibi ortaya çıkıyordu. Ancak derinlerde, kadim bir ejderhanın büyüsel gücü ona aktarılmıştı ve üniversite eğitimiyle bu gücü—yalnızca temel düzeyde de olsa—kullanmayı öğrenmeye başladı. Büyüsü genellikle kararsızdı; Yaban Büyüsü tarzında değil, bastırılmış bir doğayla. Sanki içinde büyük bir varlık dışarı çıkmaya çalışıyor, basit bir büyü bile zarla atılmış gibi felakete dönüşebiliyordu.
Genç büyücüyü hem potansiyel bir bilgi kaynağı hem de tehlike olarak gören Barandir, Styrax’ın Canos Üniversitesi’ne aktarılmasını önerdi; zira orada Ejderha Efsaneleri üzerine geniş bir bölüm bulunuyordu. Fakat Styrax bu fikri hiç sevmedi. Ardris ve Volosvio onun eviydi, çevresindekiler artık ona alışmaya başlamıştı, görünüşü karşısında dehşete düşmüyorlardı. Ancak kendisine fazla seçenek sunulmadı ve kısa sürede kalabalık Canos şehrindeki üniversiteye doğru giden bir arabada buldu kendini. Vardığında, gelecekteki eğitimi için malzeme toplamak üzere pazara yöneldi—fakat orada beklenmedik biriyle karşılaştı.
Kendisiyle yaşıt genç bir kız; aynı laneti taşıyan biri. Paramparça pelerininin altında pullarla kaplı tenini zar zor gizliyordu. Gözlerinde derin bir üzüntü vardı, bir ömrün acısıyla doluydu; bunu ilk bakışta hissetmişti. İçinde bir şey kıpırdadı—acımak mıydı? Yoksa empati mi? Emin olamasa da bildiği tek şey, kendi ayrıcalıklı hayatının bu kızın çektiklerinin yanında sönük kaldığıydı. Kalabalığın içinden geçerek ona ulaştı, kendini tanıttı ve onu kucakladı. Gözyaşlarını zor tutarak kendini topladı, hikâyesini sordu ve ardından kendi öyküsünü, paylaştıkları durumu anlattı; çünkü görünüşe göre Illyria adındaki bu genç kadın, aslında ruhunda bir ejderha taşıdığını bilmiyordu.
Styrax onunla vakit geçirdikçe, taşıdıkları ejderhaların birbirinden çok farklı olduğunu fark etti. Kendi ejderhası soğukkanlı, hesapçı ve mesafeliydi; Illyria’nınki ise ateşli, fevri ve inatçıydı. Yine de aralarında kopmaz bir bağ oluştuğunu hissediyordu. Canos’taki eğitimini bir kenara bırakarak onunla birlikte yola çıktı; ejderhaların hâlâ yaşadığı yerlerde, Greypeak gibi uzak diyarlarda ve denizlerin ötesinde gerçekleri aramak için. Yaklaşık on yıldır yan yana, ayrılmaz şekilde seyahat ediyorlar. Styrax’ın gözleri ileriye çevrili, yeteneklerinin sırrını keşfedeceklerine inandığı yere yöneliyorlar: Zandoriel. Orada, Ejdersoy imparatorluklarında, Styrax içindeki ejderhanın tamamen uyanmasını umuyor—böylece bu durum bir lanet değil, bir armağan olarak görülecek. Bu hayalini içinde saklıyor, çünkü Illyria’nın asıl isteği ruhuna bağlanmış ejderhadan kurtulmak; onu güçlendirmek değil. Styrax onun bu hedefinin önüne geçmeye hiç niyetli değil, ama zamanı geldiğinde yollarının ayrılacağını biliyor.
Değerlendirmeler
There are no reviews yet